Obezite Cerrahisi Nedir?

Obezite Cerrahisinin Faydaları – Tıptaki A Kanıtı.

Obezite cerrahisi morbid obeziteyi gidermek amacı ile yapılan cerrahi müdahalelerin tamamına verilen isimdir ve tıpta “bariatrik cerrahi” denilmektedir.

Tıp biliminde belli sorulara verilen cevapların güvenilirliği eldeki kanıtların A,B,C gibi kalite düzeylendirilmesine dayandırılır. Herhangi bir problemin çözüm yönteminin başarısı ile ilgili elimizde “A” düzeyinde kanıt olması o bilginin mutlak doğruluğuna işaret eder gibi düşünebiliriz. Bariatrik cerrahi (obezite cerrahisi / mide küçültme ameliyatı), yani aşırı şişmanlığı gidermek amacı ile yapılan girişimlerin tedavi edici etkinliklerinin başarısı ile ilgili olarak elimizde fazlası ile “A” düzeyinde kanıt vardır. Dolayısı ile hem kilo kaybında başarı, hem bu kilo kaybının uzun dönemde devam etmesi, hem şeker-tansiyon-karaciğer rahatsızlığı-uyku apnesi gibi ikincil rahatsızlıkların giderilmesi, hem enfarktüs ve inme riskinin azaltılması, hem bazı kanserlere yakalanma olasılığının düşürülmesi ve sonuç olarak da en önemlisi; yaşamı uzatmak açısından “obezite cerrahisi” en etkin tedavidir ve bu net biçimde kanıtlanmıştır.

Obezite Yani Şişmanlık Cerrahisi Tam Olarak Nedir?

“Obezite cerrahisi” Laparoskopik bir girişimdir.

Mide Küçültme / Obezite Cerrahisi.

Mide küçültme / Obezite cerrahisi her geçen gün daha da gelişen bir dizi laparoskopik yani “kapalı” girişim olarak özetlenebilir. Yani her hastaya şu ya da bu girişim uygulanıyor ve tek ve en iyi yöntem budur denilebilecek “standart” ve tek bir müdahaleden bahsedilemez. Özellikle son 25 yıldır laparoskopinin devreye girmesi ve teknolojideki ilerlemelere de paralel olarak ciddi bir ivme ile kazanılan tüm deneyimin ışığında dinamik bir değişim sürecinden geçen, bir kısmı ön plana çıkarken bir kısmı giderek daha az uygulanmakta olan bir dizi “kapalı” girişimden bahsetmemiz gerekmektedir.Burada en önemli konu; zamanımızdaki tüm bariatrik girişimlerin laparoskopik olarak yani büyük karın kesisi olmadan, “kapalı” ameliyatla yapılıyor olmasıdır. Bu ameliyatlarda büyük bir karın kesisi yapılmaz ve girişimler milimetrik deliklerden batın içine ulaşılarak gerçekleştirilir. Dolayısı ile laparoskopik ameliyatların tüm avantajları obezite cerrahisinde de aynen söz konusudur. Ameliyat sonrası ağrı ciddi bir problem olmaz ve basit ağrı kesicilerin ilk gün kullanılması yeterli olur. Sonuç olarak hastalar aynı gün ayağa kalkıp, birkaç gün içinde taburcu olurlar ve iş ve güçlerine hem de kesileri de olmadan bir hafta içinde dönebilirler. Kesi olmadığından estetik sonuç da mükemmeldir ve kesi iltihaplanması, kesi fıtığı gibi komplikasyonlar da son derece nadirdir.

Hangi Şişmanlar Obezite Cerrahisi Adayıdır?

Aşırı şişmanlığın en etkin tedavisinin mide küçültme / obezite cerrahisi olduğu kesin olmakla birlikte, işin salt ameliyatla bitmeyeceğinin tüm hastalarımız tarafından çok iyi anlaşılması uzun dönemde başarı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda şişmanlık ameliyatlarını hastalara sunulan bir “altın anahtar” olarak görebiliriz. Bu anahtar sayesinde morbid obezler kendi başlarına hiçbir şekilde açamadıkları bir kapıyı mutlaka açarlar ve ilk 1 – 1.5 yıl içinde ciddi biçimde kilo verirler. Ancak amaç mide küçültme / obezite cerrahisi sonrası kilo kaybının ömür boyu korunması olduğundan, bu kapıyı açıp ileriye doğru ve hem de “zayıflayarak” yürümeye başladıklarında hastalarımıza da çok önemli görevler düşmektedir.

Şişmanlık Cerrahisine Aday Bir Hasta Olmanın Ön Koşulları:
  1. Obezite ameliyatı sonrasında kendisine sunacağımız diyet ve egzersiz protokollerine uyum sağlayacağı, ona ömür boyu destek vermekle yükümlü ekibimizin (psikolog-diyetisyen ve cerrahi ekip) kontrollerine zamanında geleceği gibi “yaşamı boyu sürecek” birtakım ciddi hayat tarzı değişiklikleri konularında kişi çok istekli olmalı ve ileri bir psikiyatrik hastalığı da bulunmamalıdır.
  2. Cerrahinin muhtemel yan etki ve riskleri çok iyi anlaşılmış olmalıdır.
  3. Aşırı şişmanlık probleminin hormonal ya da başka tıbbi hastalıklar nedeni ile olmadığının girişim öncesi testlerle kanıtlanmış olması gerekmektedir. Yani şişmanlık “ekzojen” nedenlerden (çok yiyerek dışarıdan aşırı kalori almak sonucunda) ortaya çıkmış olmalı, başka bir şişmanlık oluşturucu özel hastalık bulunmamalıdır. Şişmanlık yapıcı iç hastalıklar (örn: Cushing) son derece nadirdir ve merkezimize başvuran tüm hastalarda böyle bir durumun olmadığı ameliyat öncesinde detaylı biçimde ortaya konulmaktadır.
  4. Önceden mutlaka “diyet” seçeneği hem de en az iki kez ve en az 6’şar ay süre ile denenmiş ancak uzun dönemde sonuçsuz kalmış olmalıdır.
  5. Genel anestezi altında birkaç saat sürebilecek bir ameliyat olmaya mani bir kalp, akciğer hastalığı ya da başka bir ciddi “kronik” rahatsızlık bulunmamalıdır. Bu açıdan da merkezimiz tüm başvuran hastaların değerlendirilmesinde A dan Z ‘ye hizmet vermektedir.
  6. Ergenlik çağı tamamlanmış ve tercihan 70 yaşın altında olunmalıdır. Bizim serimizdeki en genç hastamız 14 en yaşlı hastamız ise 65 yaşındadır. Artan deneyime paralel olarak zamanımızda üst yaş sınırı giderek daha ileri yaşlara çekilmekte ve hatta artık neredeyse önemsenmemektedir.
  7. Hangi düzeyde şişman olmanın ameliyat gerektirdiği açısından ise tüm dünyada Vücut Kitle İndeksi (VKİ) değerine göre karar verilmektedir. Bu bağlamda kimlerde “mutlak” kimlerde ise “göreceli” ameliyat endikasyonu olduğu aşağıda detaylı biçimde sunulmuştur.

Vücut Kitle Indeksi (VKİ).

Vücut kitle indeksi (VKİ) şişman kişilere hangi aşamada ameliyat yapılması gerektiğini belirleyen en önemli parametredir!

Kabaca; VKİ’nin 35’in üstünde olduğu kişileri ileri şişman, altında olan kilolu kişileri ise sadece şişman ya da kilolu olarak kabul etmekteyiz. Şişmanlık ile mücadelede; diyet/egzersiz ve psikolojik destek VKİ 35’in altındaki kişilerde ana tedavi yaklaşımıdır. Bu durumda, hangi şişmanlık durumlarında tartışmasız biçimde ameliyata gerek vardır ? Şişmanlık ameliyatı gerekliliği açısından bir gri alandan söz edilebilir mi ? Bu sorulara kategorik olarak cevap verirsek:

1. MUTLAK AMELİYAT GEREKSİNİMİ (ENDİKASYONU)

VKİ>40 (Morbid obezite)

VKİ’nin 40’ın üstünde olduğu kişiler, yani morbid obezler hastalıklı şişmandır ve bunlarda obezite ameliyatı endikasyonu tartışmasız biçimde mutlak, net ve elzemdir! Şişmanlık sebebi ile ortaya çıkabilen yandaş hastalıklardan hiçbiri henüz bulunmasa da “morbid obez” olarak tanımlanan bu kişiler dört dörtlük ve “mutlak” ameliyat adayıdır. Genel anestezi altında ameliyat olmalarına kalp, akciğer ve hormonal açıdan bir engel yoksa ve en az iki diyet girişimi başarısız olmuş ise bu kişilerde ameliyat önermemek ya da geciktirmek tıbbi bir hata ve etik dışı bir yaklaşımdır. Morbid obezite ölümcül bir hastalıktır ve şişmanlık giderici ameliyatların bu hastalarda yaşamı uzattığı bilimsel olarak net biçimde kanıtlanmıştır.

2. MUTLAK AMELİYAT GEREKSİNİMİ (ENDİKASYONU)

35 < VKİ < 40 ( + şişmanlığa bağlı en az iki yandaş hastalık varsa)

VKİ’nin 35–40 arası olduğu saptanan ileri şişman kişiler; eğer şişmanlık sebebiyle gelişebilen ve kitapçığımızın ilgili sayfalarında yer alan “yandaş” problemlerden en az ikisine sahiplerse bunlarda da cerrahi tedavi gereksinimi tartışmasız biçimde net ve mutlaktır ! (İleri şişmanlık neden tehlikelidir ?)

32 yaşında, birkaç senedir tip II şeker hastalığı ve karaciğer yağlanması bulunan ve VKİ’si 35.5 olan bir genç hasta eğer önceden iki kez de diyet girişiminde bulunmuş ve başarısız olmuş ise fazla oyalanmadan ameliyat edilmelidir. Çünkü bu hasta grubunda cerrahi tedavi gerek kilo kaybındaki kalıcı başarısı ve gerekse şeker hastalığı ve karaciğer yağlanmasını da ortadan kaldırması bakımlarından en etkin ve güvenli tedavi seçeneğidir.

3. GÖRECELİ AMELİYAT GEREKSİNİMİ (ENDİKASYONU)

GRİ ALAN.

VKİ‘nin 35-40 arasında olup da henüz hiçbir yandaş hastalığı olmayan ya da VKİ’nin 30-35 arasında olup da şişmanlığa bağlı yandaş sıkıntıların ortaya çıktığı hastalar ise “gri” alandaki hastalardır. Gri alandan kastedilen bu durumdaki hastaların ameliyat edilmesi gerekliliğinin mutlak olduğundan tıp dünyasının da henüz % 100 emin olmamasıdır.

Öte yandan bu guruplara giren hastalara dünyadaki genel yaklaşım özellikle son yıllarda süratle değişmektedir. Bu değişimde kuşkusuz en önemli pay mide küçültme / obezite cerrahisi ile ilgili deneyimin giderek artması olmuştur. Şişmanlık ameliyatlarıntamamen laparoskopik yani kapalı olarak yapılabilmesi, cerrahi teknik ve teknolojilerin hızla ilerlemesi ve en önemlisi uzun dönem sonuçların yeni açığa çıkması gibi faktörler “göreceli ameliyat endikasyonu” kavramı ve dolayısı ile “gri alanın” giderek daralmasına yol açıyor gibi gözükmektedir..

Yani bu gruplara giren hastalara eskiden obezite ameliyatı hiç önerilmemekte iken artık A.B.D. ve İngiltere dahil bu konuda başı çeken birçok ülkede bu hastalar da ameliyat adayı olabilmektedirler. Özellikle son 5 yıllık literatür klasik ve mutlak ameliyat endikasyonu bulunmayan daha düşük VKİ’ne sahip kilolularda da obezite cerrahisi tedavi seçeneğinin çok etkili olduğunu kanıtlamaya yönelik birçok yayın içermektedir.

Çok yeni olarak; VKİ 30 – 35 arasında olup, tip 2 şekerin ciddi problem olduğu ve “metabolik sendrom” olarak bilinen şişmanlığa bağlı birçok yandaş hastalığın ortaya çıkmış olduğu kişilerde de artık ameliyat gerekliliği artık bir kılavuz bilgisi olmuştur.

Vücut kitle indeksiniz hesaplamak için tıklayınız.

Hangi Morbid Obezlerde Cerrahi Tedavi Yapılamaz?
  1. O ya da bu nedenden cerrahi riskin kabul edilemeyecek kadar yüksek olduğu kronik hastalıkların bulunduğu durumlar (kanserler, ileri kalp ve akciğer hastalıkları, ileri kronik karaciğer hastalığı (siroz) gibi).
  2. Hastanın ameliyat sonrasında kendini bekleyen hayat tarzı ve davranış değişikliklerine, sürekli takip ve kontrol protokollerine, diyet ve egzersiz desteğine hazırlıklı olmaması.
  3. Ciddi alkol ya da madde bağımlılığı.
  4. Hayatı boyunca diyeti hiç denememiş olmak.
  5. Ciddi ve tedavi edilemeyen psikiyatrik hastalıklar ve tedavi edilemeyen yeme hastalıkları. Merkezimizde tüm ameliyat adayı hastaları öncelikle konusunda yetkin bir psikolog ve diyet uzmanı bu durumların net olarak aydınlatılması için “rutin” olarak görmektedir. Ayrıca yasal bir zorunluluk olarak obezite cerrahisi adayları psikiyatrik muayeneden geçmekte ve ameliyata engel bir psikiyatrik bozukluğu olmadığına dair rapor alınmaktadır.
  6. Ergenlik çağından küçük ya da 70 yaşından büyük olmak. Yaş sınırı tüm dünyada giderek daha yükseklere çekilmekte olup bazı merkezlerde kronolojik üst yaş sınırı ortadan kalkmıştır.
Laparoskopik Mide Küçültme / Obezite Cerrahisi Nasıl Etkili Oluyor?

Bu soruya cevap vermeden önce tüm sindirim sistemi anatomi ve yapılanmasını basit bir anlatımla gözden geçirmek çok yardımcı olacaktır.

Anatomi: 

Sindirim sistemini ağızda başlayan ve anüsde sonlanan upuzun bir boru olarak düşünebiliriz. Ağzımız sindirim sisteminin gıdaları ilk olarak aldığımız , dişlerimizle mekanik olarak ve tükürüğümüzün de “enzimatik” katkısı ile öğüttüğümüz başlangıç kısmıdır. Şekerlerin sindirimi tükürük amilazının etkisi ile ağızda başlamaktadır. Alınan gıdalar ağızda öğütülerek “yutak” kanalı ile yutma borusuna (ösefagus) ve buradan da midemize aktarılırlar.

Midemiz sindirim sistemini oluşturan uzun borunun ciddi biçimde genişlemiş olduğu ve yoğun biçimde asit ve bazı protein eritici enzimler salgılayan kısmıdır. Mide yuttuğumuz herşeyin karın içindeki ilk durağıdır ve alınan gıdalar burada asit ve enzimlerin de katkısı ile ve mekanik olarak tam anlamı ile öğütülüp tıpta “kimus” olarak bilinen kıvama getirilirler. Proteinlerin sindirimi midede başlamaktadır. Mide ayrıca ; “mukus” olarak bilinen ve kendi ürettiği asitten kendini korumasını sağlayan sümüksü bir salgı, bir dizi hormon (Örneğin : Ghrelin, Gastrin ) ve B 12 ve folik asit gibi bazı vitaminlerin bağırsaklardan emilmesini sağlayan “İntrensek Faktör” gibi maddeleri de salgılayan bir “endokrin organ” olarak da işlev görmektedir. Yemek yenildiğinde “doyma” hissi ile ilgili uyaranların başında midenin dolarak gerginleşmesi gelmektedir. Ayrıca gene mide boşken “fundus” olarak bilinen kubbesinden salgılanan “Ghrelin” hormonu sayesinde “açlık” algısı oluşmaktadır. Kandaki Ghrelin seviyesindeki düşme ise direk olarak İŞTAH AZALMASINA yol açmaktadır.

Midenin fundus bölümünün çıkartıldığı “tüp mide (mide küçültme)” ve fundus’un by-pass’landığı “mide – bypass’ı” ameliyatlarından sonra iştahtaki 24 saat boyunca dramatik azalmanın önemli bir nedeni ; kandaki Ghrelin seviyesindeki düşmedir. Gene bu ameliyatlar; mevcut mide volümünü de hatırı sayılır biçimde azaltarak gıda alınımını kısıtlayıcı etki de yaratmaktadırlar. Bu sayede ufacık bir lokma yenildiğinde bile; geride küçülttürülerek bırakılmış mide derhal gerginleşerek hemen doyma ve tokluk hissi oluşacaktır. Ghrelin seviyesindeki düşme ise tokluk hissinin uzun sürmesine yani genel manada “iştah” azalmasına yol açacaktır.

Sindirim sisteminde gıdaların mideden sonra geçtikleri kısım ince bağırsaktır. İnce bağırsağın mideden sonraki ilk 15-20 cm ‘lik bölümüne tıpta “duodenum” ya da oniki parmak bağırsağı denilmektedir ve özellikle demir (Fe) ve kalsiyum (Ca) emilimi bu bölgede gerçekleşir. İnce bağırsak yaklaşık 4-5 metre uzunluktadır ve gerek proteinlerin ve gerekse yağların ve aynı zamanda da şekerlerin tam anlamı ile emilimlerinin yani sindirimlerinin gerçekleşip tamamlandığı kısımdır. Gene ince bağırsağın ilk bölümü olan onikiparmak bağırsağına; karaciğerde üretilen safra ve tüm pankreas enzimleri salgılanmaktadır ve özellikle yağların sindirimi ve emilimi bu salgılar sayesinde gerçekleşir. Öte yandan tüm ince bağırsaktan bir dizi hormon da salgılanır ve ince bağırsağı da adeta bir endokrin organ olarak düşünmek yerinde olacaktır.

Mide by-pass’ı yapıldığında; gıdaların ince bağırsağın ilk bölümlerine, “duodenal switch” ameliyatı yapıldığında ise gıdaların ince bağırsağın neredeyse 4/5 ‘lik üst kısmına uğramadan direk olarak daha aşağıdaki ince bağırsağa geçmesi sağlanmış olmaktadır. Bu nedenle alınan gıdaların emilmesi de bu ameliyatlarla sekteye uğrar ve bu da daha fazla kilo kaybını destekler.

İnce bağırsak, kalın bağırsak olarak devam eder ve sindirim sisteminin bu son 1.5 metrelik bölümü tıpta “kolon” olarak bilinir ve “rektum” aracılığı ile anüste sonlanır. Kolon ya da kalın bağırsak ise sadece su emiliminin yapıldığı ve gıda emiliminin olmadığı ve dışkının katı hale getirilip belli aralıklarla boşaltılmasının sağlandığı bir organdır. Şişmanlık cerrahisi ile ilgili herhangi bir kolon ameliyatı da dolayısı ile yoktur.

Mide Küçültme / Obezite Cerrahisi Etki Mekanizmaları:

Temelde obezite cerrahisi ile yapılan iş üç mekanizma üzerinden çalışmaktadır:

  1. Tüm mide küçültme / obezite ameliyatları öncelikle midenin gıda alabilme kapasitesini kısıtlayarak etki göstermektedir. Bu etkiye tıpta “restriktif ” yani “kısıtlayıcı” etki denir ve tüm bariatrik girişimlerde gıda alabilme kapasitesinin kısıtlanması aslında ortak bir paydadır . Bu ameliyatları olan kişiler dolayısı ile çok az yediklerinde bile derhal doyarlar.
  2. Bazı girişimler ise (duodenal switch, mide by-pass’ı ve çok daha az oranda tüp mide / mide küçültme ameliyatı), kısıtlayıcı etkiye ek olarak bir de alınan gıdaların sindirim sistemi içinden geçerlerken emilimini de azaltarak ek bir zayıflatıcı etki yaratabilmektedir. Bu etkiye ise tıpta “malabsorbtif” yani “emilimi bozucu” etki diyoruz.
  3. Zamanımızda tüm dünyada en çok kullanılan üç bariatrik girişim olan “mide küçültme / tüp mide” (sleeve gastrectomy) , “mide by pass’ı” (gastric by-pass) ve “tüp mide + ince bağırsak by pass’ı” (duodenal switch) ameliyatlarının bir de mucizevi tarafları vardır ve bu: ameliyatlar sonrasında iştahın da bariz oranda azalması olarak özetlenebilir. İştah azalması etkisi “gıda alınımının kısıtlanması” gibi üç yöntemin de ortak özelliğidir . Dolayısı ile bu ameliyatlar (“mide küçültme / tüp mide” (sleeve gastrectomy) , “mide by pass’ı” (gastric by-pass) ve “tüp mide + ince bağırsak by pass’ı” (duodenal switch)) olunduktan sonra karşımızda istese de yiyemeyen değil, zaten çok yemek istemeyen, azıcık yiyince doyan kişiler olmaktadır ve rahat kilo kaybedebilmek adına bu iştahtaki azalma paha biçilmez önemdedir. Diğer bir değişle hastalar “aş ererek” ya da iradelerini zorlayıp yemeyerek değil, zaten yemek yeme dürtüsü azalarak ve rahat biçimde az yiyerek kilo verirler.
  4. İştahtaki bu azalmayı mucizevi bir etki olarak yorumlamamıza ek olarak bunun bilimsel temelinden de kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Mide by-pass’ında midenin fundus bölümü tamamen devre dışı bırakıldığı, “mide küçültme / tüp mide” ve “duodenal switch” ameliyatları sonrasında ise midenin fundus bölümü tamamen çıkartıldığı için normal insanlarda midenin “fundus” bölümünden salgılanan GHRELİN hormonu bu ameliyatlardan sonra “kanda” çok düşük seviyelere inmektedir. GHRELİN insanoğlundaki iştahı yaratan hormondur ve kanda azalması iştahtaki kaybolmanın nedenidir. Yani aslında iştah azalması gerçek anlamda bir mucize olmayıp aslında bir bilimsel nedeni vardır. Bu etki fundusun yerinde bırakıldığı kelepçe girişimden sonra ise tabiki gözlenmemektedir!!

    Aşırı şişmanlık bir salgın hastalık. Ama 40 yıl önce olduğu gibi bu kişiler artık kaderlerine mahkum değilller. Şişmanlığı giderici ameliyatlar olarak tanımlayabileceğimiz “bariatrik” cerrahi sayesinde morbid obezler artık 10-15 yıl kadar daha uzun ve kaliteli yaşayabilmekteler.

Şişmanlık / Obezite Cerrahisinde Kullanılan Tüm Yöntemler Nelerdir?
  1. Mide bandı (Kelepçe) yöntemi: Laparoskopik (kapalı) olarak mide girişine mide bandı takılmasını içeren ancak kullanımı giderek azalan ve neredeyse terk edilmek üzere olan bir girişimdir. Merkezimizde bu yöntem yıllardır kullanılmamaktadır.
  2. Tüp mide veya mide küçültme ameliyatı: Tüm dünya merkezlerinin ve bizim de en çok kullandığımız ve tıpta “sleeve gastrectomy” olarak bilinen laparoskopik (kapalı) bir ameliyattır.
  3. Mide by-pass’ı ameliyatı: En uzun dönem sonuçları elimizde olan ve tıpta “Roux-en-Y gastric by-pass” olarak bilinen laparoskopik (kapalı) bir ameliyattır.
  4. Tüp mide + İnce bağırsak by-pass’ı ameliyatı: Tıpta “duodenal switch” olarak bilinen ve “tüp mide” girişimine ek olarak oniki parmak bağırsağı (duodenum) ‘ nı da içerecek şekilde tüm ince bağırsağın 4/5 ‘lik bölümünün tamamının da by-pass’lanarak devre dışı bırakıldığı laparoskopik (kapalı) bir girişimdir. “Duodenal switch” bazı özel durumlarda çok etkin olan ve yapılma sıklığı giderek artan bir girişimdir.
  5. Midenin bir bölümünün çıkarılmadan “plike edilerek” üst üste dikilmesi ya da “mini” gastrik by-pass gibi aslında başka yöntemler de var olmakla birlikte bunlar dünya genelinde çok kabul gören yöntemler değildirler ve biz de bunları kullanmamaktayız.
Bant Yöntemi (Lap. Band).

Halk arasında “kelepçe” yöntemi olarak bilinen ve mide girişine laparoskopik olarak şişirilebilir bir mide bandı takılmasını içeren, artık popülaritesini hızla kaybetmekte olan en ilkel laparoskopik şişmanlık / obezite cerrahisi yöntemidir. Gıda alınımını kısıtlayarak ve erken doyma yaratarak etkili olur ve bu da kilo kaybı ile sonuçlanır. Ancak “maalesef” İŞTAH hiçbir zaman tam anlamı ile azalmaz. Bu yöntemin olumlu tarafı mide bandı takılması işleminin riskinin, yani cerrahi riskin çok az oluşu, hızlı bir şekilde yapılabilmesi ve geri dönüşü mümkün bir girişim olmasından kaynaklanmaktadır. Yani önceden hiçbir girişimde bulunulmamış bir morbid obeze laparoskopik mide bandı takma durumunda deneyimli ellerde hastanın o ameliyat için aldığı ölümcül risk % 0.1’den düşüktür. Öte yandan bu mide bandılar 15 yıl kadar önce ilk çıktığında ortaya çıkan olumlu hava son 10 yıldır giderek değişmiştir ve neredeyse mide bandı yöntemi çok sınırlı bir hasta gurubunun dışında terk edilmek üzeredir. Mide bandı daha pratik ve geri dönüşlü gözükmesine karşın uzun dönem takiplerde hiç de sorunsuz olmadığı görülmüştür. Bu konuda en deneyimli Belçika’lı cerrahların 12 yıllık takiplerinde %50 başarısızlık bildirmeleri bu tekniğe olan güvenin ciddi biçimde sorgulanmasına yol açmıştır.

Bunun da aslında iki nedeni vardır.

Birincisi; ameliyat sonrasında oluşan kilo kaybı etkisinin uzun dönemde devam etmemesi ve hastaların tekrar kilo almaları ve tekrar kilo alma miktarının da kabul edilemeyecek düzeyde oluşudur. Bant takıldıktan 10 yıl sonra başarı ile kilo verme durumu malesef hastaların % 20’sinden azında gözlenmektedir. Bant yöntemine ait çok önemli ilk problem bu girişimin iştah azaltıcı etkisinin ön planda olmamasından kaynaklanmaktadır. Gıda alınımı kısıtlanmasına ve az yemekle doyma hissi kısa süreliğine oluşmasına karşın bant takılmış kişiler sürekli acıkmaya devam ederler ve aş erme durumu devam ettiğinden bandı kandırmanın yollarını arar ve bunu da sıklıkla başarırlar.

İkincisi ise takılan bantların neredeyse % 40’lara varan oranda uzun dönemde birtakım ciddi, hatta hayati komplikasyonlara yol açarak tekrar ameliyatla çıkartılmalarına gerek olmasıdır. Bu ikinci durum önceden tabiki bilinmiyordu ve ne yazık ki binlerce bant geri çıkartılmak zorunda kalındı yıllar içerisinde. Dolayısı ile zamanın testine tabi tutulduğunda, bant yönteminin aslında ilk takıldığı ameliyat esnasında yüksek bir risk içermemesine karşın, uzun dönemde çok ciddi hatta yaşamı etkileyebilecek düzeyde komplikasyonlara yol açabildiği gerçeği ortaya çıkmıştır. Bunların başında da tıpta “bant kayması, erozyonu ya da migrasyonu” olarak bilinen ve takılan bandın mide ya da yutma borusu içine doğru dokuları keserek ilerlemesi gelmektedir.

Bant yöntemi işte bu nedenlerle tüm dünya obezite uzmanlarınca giderek azalan oranda ya da hiç kullanılmamaktadır. Biz ise bantı sadece diğer ameliyatları kategorik olarak red eden, mutlaka geri dönüşümlü bir metodu tercih eden ve tüm komplikasyon ve uzun dönemdeki başarısızlık oranları konusunda bildirim yapılmasına karşın takılmasına yazılı olarak onay veren hastalarda kullanmak eğilimindeyiz. Bunun dışında bizim de terk ettiğimiz bir yöntemdir.

Ameliyat, size tek başınıza başaramayacağınız kilo hedefinize ulaşmaya yardım ediyor.

Bu başarıyı, sağlıklı bir şekilde sürdürebilmenizde profesyonel ekibimiz, size ömür boyu destek sunuyor.

Amacımız; sizi her daim sağlıklı, mutlu ve fit görmek.